Sven Yazılım, yenilikçi ve modern web projeleri geliştiren bir yazılım firmasıdır. Güçlü altyapımız ve yaratıcı çözümlerimizle, işletmelere özel web tabanlı yazılım çözümleri sunuyoruz. Profesyonel ekibimizle dijital dünyada fark yaratmak için buradayız!

Enteresan Bilgiler

Mouse İcadı: Bir Devrimin Başlangıcı

Günümüzde bilgisayar kullanırken elimizin doğal bir uzantısı gibi hissettiren fare, yani "mouse", aslında teknolojik tarihin oldukça dikkat çekici bir buluşudur. Peki, bu küçük ama etkili cihaz nasıl icat edildi? İşte mouse’un ilginç hikayesi… Mouse’un Mucidi Kimdir? Bilgisayar faresinin mucidi Amerikalı mühendis Douglas Engelbart’tır. Engelbart, 1960’ların başında bilgisayarlarla etkileşim kurmanın daha pratik yollarını ararken, kullanıcıların sadece klavyeyle sınırlı kalmasının verimliliği düşürdüğünü fark etti. Bu doğrultuda yaptığı çalışmalar sonucunda, 1964 yılında ilk bilgisayar faresini geliştirdi. Cihaz, 1967’de resmi olarak patentlendi. İlk Fare Neye Benziyordu? İlk mouse, bugün kullandığımız farelere pek benzemiyordu. Dikdörtgen ahşap bir kutudan oluşuyordu ve üzerinde tek bir düğme vardı. Alt kısmında ise iki tekerlek yer alıyordu. Bu tekerlekler yatay ve dikey hareketleri algılayarak bilgisayar ekranına aktarabiliyordu. Bu icat, Engelbart'ın 1968'de yaptığı meşhur "Anne Sunumu" (The Mother of All Demos) sırasında dünyaya tanıtıldı. O gün, internetin, grafik arayüzlerin ve mouse’un temelleri atıldı. "Mouse" İsmi Nereden Geliyor? Engelbart ve ekibi, cihaza “mouse” adını verdiklerinde, cihazın kablosu fare kuyruğunu andırdığı için bu isim oldukça doğal gelmişti. İlginçtir ki, Engelbart bu ismin kalıcı olacağını hiç düşünmemişti. Gelişimi ve Yaygınlaşması Başlangıçta sadece araştırma laboratuvarlarında kullanılan mouse, 1980’lerde grafiksel kullanıcı arayüzlerinin gelişmesiyle birlikte yaygınlaşmaya başladı. Özellikle Apple, Xerox ve Microsoft gibi teknoloji devlerinin bu teknolojiyi benimsemesiyle mouse, bilgisayar dünyasının vazgeçilmezi hâline geldi. Zamanla top mekanizmalı farelerden optik ve lazer farelere, hatta kablosuz modellere geçildi. Günümüzde ise dokunmatik yüzeyler ve hareket algılayıcılar sayesinde mouse, evrimini sürdürüyor. Sonuç Mouse’un icadı, bilgisayarlarla insan etkileşimini kökten değiştirdi. Douglas Engelbart’ın vizyoner yaklaşımı sayesinde, bilgisayar kullanımı sadece teknik bir beceri olmaktan çıktı ve herkesin erişebileceği bir deneyime dönüştü. Her tıklamada, bu büyük buluşun izlerini taşıyoruz.

Gözyaşının Renkleri: Her Duygunun Kendi İzini Taşıdığı Anlar

Ağlamak sadece üzülmek değildir. Bazen bir şarkının içinde kaybolurken, bazen bir kahkahanın sonunda birikmiş her şey bir damlada bulur kendini. Gözyaşı, sadece tuzlu su değil; ruhun dile gelen halidir. Her gözyaşı aynı değil çünkü her duygu aynı değil. Sevincin gözyaşıyla, hüznün gözyaşı birbirine benzemez. Sevgilinin sürpriz bir sözüyle süzülen damla, bir kaybın ardından gelen boşlukla dolu gözyaşından farklıdır. Korku, öfke, rahatlama, minnet, suçluluk... Her biri gözyaşını farklı dokur. Bazen bir damla, içimizde bastırdığımız bir fırtınanın dışa vurumudur. Bazen de tam tersi; içimizi saran bir huzurun, “iyi ki” demenin sessiz bir selamı... Bilim bile gözyaşlarının farklı olduğunu söylüyor. Fiziksel gözyaşı ile duygusal olanın bileşimi farklı. Stresle dökülen yaşlarda vücudun toksin attığı bile saptanmış. Yani ağlamak, sadece bir sonuç değil; bir iyileşme, arınma biçimi. Belki de bu yüzden bazı gözyaşları içimizi ferahlatır, bazılarıysa ağır bırakır. Kimi zaman bir damla gözyaşı, sayfalarca cümleden daha çok şey anlatır. Her ruh hali, kendine özgü bir dil geliştirir gözlerden dökülen yaşlarla. Kimi gözyaşı sessizce düşer, kimisi hıçkırıkla sarsar bedeni. Ama hepsi bir şekilde "ben buradayım" der. İçimizde susturamadığımız duyguların dışa vuran en insani hali olur. Çünkü insanız. Ve duygularımız, gözlerimizde konuşur.

Eleştiriye Açık Olmanın Faydaları ve Zararları

Hayatın her alanında, ister kişisel gelişim ister mesleki ilerleme olsun, eleştiriye açık olmak önemli bir beceridir. Ancak bu durum hem güçlü yönler hem de bazı riskler barındırır. Bu yazıda, eleştiriye açık olmanın hem faydalarını hem de zararlarını ele alacağız. Faydaları 1. Gelişimi HızlandırırOlumlu ya da olumsuz her eleştiri, kendimizi değerlendirme ve geliştirme fırsatı sunar. Eleştiriye açık insanlar, hatalarını fark edip düzeltme konusunda daha başarılı olurlar. 2. Empati Yeteneğini GüçlendirirFarklı bakış açılarını duymak, başkalarının düşünce yapısını anlamaya yardımcı olur. Bu da daha anlayışlı ve empatik ilişkiler kurmayı sağlar. 3. Takım Çalışmasını KolaylaştırırÖzellikle iş hayatında, eleştiriye açık bireyler ekip içinde daha uyumlu çalışır. Geri bildirim almak ve vermek, ekip dinamiğini güçlendirir. 4. Ego Kontrolü SağlarEleştiriyi sindirebilmek, bireyin egosunu yönetmesini sağlar. Bu da daha mütevazı ve öğrenmeye açık bir karakter kazandırır. Zararları 1. Aşırı Hassasiyet GelişebilirSürekli eleştiri almak ya da her görüşe açık olmaya çalışmak, zamanla bireyde özgüven zedelenmesine yol açabilir. Özellikle yapıcı olmayan eleştiriler kişiyi yıpratabilir. 2. Kendi Sesini Kaybetme RiskiHer eleştiriye kulak vermek, bazen kişinin kendi düşünce ve tarzını bastırmasına neden olabilir. Bu da özgünlükten uzaklaşmaya sebep olabilir. 3. Manipülasyona Açık Hale GelmeEleştiriye fazla açık olmak, kötü niyetli kişilerin sizi yönlendirmesi ya da kullanması için bir zemin oluşturabilir. 4. Kararsızlık ve EndişeFazla eleştiri dinlemek, karar alma süreçlerinde kararsızlığa neden olabilir. Herkesin fikrini dikkate almak, net bir duruş sergilemeyi zorlaştırabilir. Sonuç Eleştiriye açık olmak, gelişimin ve olgunluğun anahtarıdır. Ancak her şeyde olduğu gibi bunda da denge esastır. Faydalı geri bildirimleri ayırt edebilmek, yapıcı olanı alıp yıkıcı olanı süzgeçten geçirebilmek önemlidir. Kendi öz benliğinizi koruyarak eleştirilere açık olmak, sizi hem güçlü hem de esnek bir birey haline getirir.

Frida Kahlo: Kaşlarıyla Sanat Tarihine Çizgi Çeken Kadın

Bir kadının iki kaşı arasında bir devrim gizliyse… O kişi muhtemelen Frida Kahlo’dur. Sanat, acı, aşk, devrim ve selfie’nin analog hali gibi düşün – Frida tam da öyle biri. Hazırsan, Frida’yı sadece “renkli tablolar yapan kadın” sananmayın. Doğum Tarihini Hack’ledi Frida 1907 doğumlu ama "Ben 1910’da doğdum" diye diretti. Neden mi? Çünkü 1910 Meksika Devrimi’nin yılıydı. "Ben devrimle yaşıtım kardeşim" diyerek tarihsel PR’ını yaptı. Aslında Doktor Olacaktı Sanat kariyerine kazara başladı... kelimenin tam anlamıyla! 18 yaşında geçirdiği otobüs kazası sonrası yatağa bağlı kalınca, “Madem dışarı çıkamıyorum, bari kendimi çizeyim” dedi. Ve çizdi. Çok çizdi. Her yerini çizdi. Otoportre Kraliçesi Selfie çağından çok önce, Frida 55 kez kendi portresini yaptı. Otoportreye filtre de gerek yoktu; acısı neyse onu resmetti. Bir nevi “duygusal story atma” versiyonu. Kaş ve Bıyıkla Sisteme Meydan Okudu Tek kaş ve minik bıyığını asla almadı. Neden? Çünkü "Beni ben yapan her şeyimle güzelim" dedi. Bugün bile güzellik kalıplarına tokat gibi gelen bir duruş. Leon Troçki ile Sürgün Aşkı "Hayat kısa, Troçki yakında" mottosuyla, sürgündeki Rus devrimci Troçki ile kısa süreli ama olaylı bir gönül ilişkisi yaşadı. Devrim ateşi alev aldı diyebiliriz. Kendi Cenazesini Planladı (Evet, Ciddi!) Frida, "Beni gömüp durmayın, yakın gitsin!" dedi. Ölümle bile kafa bulan bu kadının vasiyeti şuydu:"Umarım çıkış keyiflidir – ve umarım bir daha asla dönmem." Moda İkonu  Muydu? Hem de Hardcore! O giydiği geleneksel Tehuana kıyafetleri var ya… Dior, Gaultier gibi dev markalara ilham oldu. Şimdi bakınca "Bu Frida style" dediğin şey aslında runway’lerde yürüyor. Mavi Ev = Frida Müzesi Bugün Meksika'da, Frida'nın doğduğu ve yaşadığı "La Casa Azul" yani "Mavi Ev", müze haline getirildi. Hem de içerisi full Frida enerjisiyle dolu. Sanat, acı, aşk... her şey bir arada. 30+ Ameliyat? Frida’ya Vız Gelmiş! Kaza sonrası ömrü boyunca 30’dan fazla ameliyat geçirdi. Ama ne yaptı? Yine de resim yaptı, aşık oldu, tartıştı, düşündü, direndi. Yani pes etmek mi? Frida onu tanımaz. Posta Pulu Oldu Frida, ABD posta puluna basılan ilk Latin Amerikalı kadın sanatçı. Düşünsene… Kaşınla, fırçanla, duruşunla tarihe geçiyorsun ve sonra mektup zarfının üstünde geziyorsun. Efsane. Son Söz: Frida’yı Sevmemek Zor Acıyı sanata dönüştüren, aşkı yakan, kalıpları kıran, bakışları diken bir kadından bahsediyoruz. En Popüler Resimlerinden Biri:

Türkiye’nin Zirvesi: Ağrı Dağı

Türkiye'nin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı, sadece doğal güzelliğiyle değil, taşıdığı efsaneler ve bilimsel özellikleriyle de oldukça dikkat çekicidir. İşte bu devasa dağ hakkında belki de daha önce duymadığınız bazı ilginç bilgiler: 1. Nuh’un Gemisi’nin Yeri Olduğu İddia Ediliyor Ağrı Dağı’nın en çok bilinen efsanelerinden biri, Nuh’un Gemisi’nin tufan sonrası bu dağa oturduğuna dair inanıştır. Tevrat ve İncil’de bu olaydan bahsedilirken, birçok araştırmacı Ağrı Dağı’nı bu hikâyeyle ilişkilendirmiştir. Hatta bazı uydu görüntülerinde "gemiye benzer" yapılar tespit edilmiştir! 2. Türkiye’nin En Yüksek Noktası Ağrı Dağı'nın zirvesi 5.137 metre yüksekliğindedir. Bu da onu sadece Türkiye'nin değil, Avrupa’nın da en yüksek dağlarından biri yapar. Zirveye ulaşmak oldukça zorlu bir dağcılık gerektirir, bu nedenle profesyonel dağcılar için cazip bir rota haline gelmiştir. 3. İki Zirvesi Var Ağrı Dağı aslında ikiz zirvelidir: Büyük Ağrı (5.137 m) ve Küçük Ağrı (3.896 m). Bu iki zirve volkanik faaliyetlerle oluşmuştur ve dağ, sönmüş bir yanardağdır. Son patlaması ise tarih öncesine dayanır. 4. Dağın Eteğinde Buzul Var Büyük Ağrı’nın zirvesinde, Türkiye’nin en büyük dağ buzulu bulunur. Bu buzul yıl boyunca erimez ve zorlu iklim koşulları nedeniyle bölgedeki hayatı da etkiler. 5. Askeri Bölgeye Yakınlığı Nedeniyle Uzun Süre Tırmanışa Kapalıydı Ağrı Dağı, yıllar boyunca güvenlik gerekçesiyle dağcıların tırmanışına kapalıydı. Ancak son yıllarda bazı dönemlerde kontrollü şekilde dağcılık turizmine açılıyor. Bu da onu daha da gizemli kılıyor. 6. Dört Ülke Tarafından Görülebilir Ağrı Dağı, Türkiye'nin en doğusunda yer aldığı için Ermenistan, İran, Azerbaycan (Nahçıvan) ve Gürcistan gibi komşu ülkelerden de görülebilmektedir. Bu da ona eşsiz bir jeopolitik görünüm kazandırır. 7. Efsanelerle Dolu Bir Dağ Bölge halkı arasında Ağrı Dağı ile ilgili pek çok efsane anlatılır. Bunlardan biri, dağın "kutsal" olduğu ve içinin hâlâ sırrının çözülemediğidir. Bazı söylentilere göre dağın içinde antik yapılar veya uzaylılara ait izler bile bulunduğuna inanılır! 8. İsmi “Ağrı” Olmasına Rağmen Anlamı Farklı "Ağrı" kelimesi günümüzde “acı” anlamına gelse de dağın ismi, Urartu dilinde “ateş” veya “yüksek yer” anlamına gelen “Urartu Ararat”tan türemiş olabilir. Aynı zamanda İncil'de geçen "Ararat Dağı" da Ağrı Dağı’nı işaret eder. Sonuç: Ağrı Dağı, sadece doğaseverlerin değil; tarihçilerin, araştırmacıların ve macera tutkunlarının da ilgisini çeken çok yönlü bir dağdır. Her ne kadar ulaşılması zor olsa da içinde barındırdığı gizem ve güzelliklerle kesinlikle keşfedilmeye değerdir.

Rüzgar Türbinleri Neden Hep 3 Kanatlı?

Hiç şöyle yukarıya, o dev gibi dönen rüzgar türbinlerine baktın mı? Şöyle koca pervane gibi dönüyorlar ama hep 3 kanat! Neden acaba? Niye 2 değil, 4 değil, 7 değil de tam 3? Bugün bu "kanat meselesine" bir açıklık getirelim! 1. Denge Meselesi: Uçan Balyoz İstemiyoruz! 2 kanat yaparsan ne olur biliyor musun? Türbin, dönerken “offf çok fena sarsıyor” diyebiliriz. Çünkü 2 kanatlı türbinler dengesiz döner, titreşim yapar ve o titreşim zamanla kuleyi bile yorar. Hatta kuleye "ben bu işi bırakıyorum" dedirtebilir. 3 kanat ise mükemmel denge sağlar. Tıpkı tripod gibi: 3 ayaklı, sarsılmaz! 2. Verim = Mutluluk 4-5 kanat koyarsan daha mı iyi olur diyorsan... eh, olur ama masraflı olur. Daha çok ağırlık, daha çok rüzgar direnci, daha çok maliyet. Üstelik kazanç artışı çok az. 3 kanat, en iyi verim–maliyet dengesi! Bilim adamları boşuna hesaplamadı. 3. Aerodinamik ve Estetik: Hem Şık, Hem Havalı 3 kanat, havayı harika şekilde yarar ve dönmesi daha kolay olur. Ayrıca dürüst olalım; estetik olarak da en karizmatik görüntüyü 3 kanat veriyor. Düşünsene 7 kanatlı türbin… Dönene kadar başı döner insanın! Kısaca: 2 kanat = dengesiz sarsıntı 4 + kanat = fazla yük, az kazanç 3 kanat = tam kararında, hem havalı hem verimli Rüzgarın gücünü kullanırken, doğaya da mühendisliğe de şıklığa da saygı duymak gerek. O yüzden 3 kanatlılar, bu işin rock starı!